KİTABIN ADI
|
Ankara
|
KİTABIN YAZARI
|
Yakup
Kadri KARAOSMANOĞLU
|
YAYINEVİ VE ADRESİ
|
İletişim
Yayınları Cagaloğlu / İSTANBUL
|
BASIM TARİHİ
|
6.
Basım 1983
|
KİTABIN ÖZETİ
:
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun“
Ankara romanı ütopik bir romandır. Bu romanda yazarın özlediği, özlemini
çektiği geleceğin Ankara’sı dolayısı ile Türkiye’sidir.
Cumhuriyet inkılabı ile
birlikte Anadolu’nun yeniden dirilişi yeniden yapılanması gerekmektedir. Bu
yeni yapı üzerine acil bir şekilde bina inşaa edilmelidir. Bunu yapacak olanlar
ise dönemin idealist vatansever insanları olacaktır. Ankara romanında ise bunu
gerçekleştirecek idealist insanların verdiği mücadele anlatılmaktadır. Bu
idealist insanlar inkılap hareketini özümsemiş, milli şuura sahip
karakterlerdir. Bu insanlar hayat serüveni içerisinde karmaşık yollardan
geçerek romanın son bölümünde bir araya gelirler. Kendi hayatlarını geleceğin
çağdaş, modern, öz benliği ile çelişmeyen maddi ve manevi varlığını
kaybetmeyen, değerleri ile övünen yeni Türk toplumu yaratma mücadelesi içinde
geçer.
Ankara romanı üç bölümden
oluşmaktadır.;
Birinci bölüm : Sakarya
savaşı öncesi ( 1922’ye kadar ).
İkinci bölüm : Cumhuriyetin
ilanını izleyen yıllar ( 1926’ya kadar ).
Üçüncü bölüm : Cumhuriyet
sonrasının 14 ve 20. Yılları (1937-1943’e kadar ).
Kısaca söylemek gerekirse
romanın konusu bu üç dönemin Ankara’sıdır. Bu üç bölümdeki olaylar yazarın her
bölümde ayrı bir kişilik olarak karşımıza çıkardığı Selma Hanım’ın çevresinde
geçer. Selma Hanım’ın arayışı Ankara’nın arayışıdır. Yazgısı Ankara’nın
yazgısıdır. Yaşamı da Ankara’nın yaşamıdır. Selma Hanım’ın ilişki kurduğu
erkekler ise birer simgedirler.
Birinci bölüm: Kurtuluş
Zaferi ile sonuçlanan, savaş yıllarındaki Ankara’yı kısa hatlarla açıklamaktadır.
Romanın kahramanı olan Selma Hanım hayatını bu üç bölümde üç ayrı erkekle
geçiriyor. Milli mücadele yıllarında bir banka şefinin karısıdır yerli bir
Ankaralı olan Sungurluzade Ömer Efendi’nin kiracısıdır. Kocası Nazif’le
Ankara’nın yabancısıdır. İstanbul'lu hanım için Ankara’da hayat tek düze ve
sıkıcıdır, yoksulluklarla doludur. Ev sahipleri ile birlikte gündelik ev işleri
ile meşgul olmaktadır. Boş zamanlarında Hatçe Hanım ve Halime Hanım ile sohbet
eder. Bu sohbetlerinde gündelik Ankara hayatını tüm çıplaklığı ile gözler önüne
serer. Daha sonraları Nazif Bey’in vekil arkadaşı Murat Beyle tanışırlar. Murat
Beyler’le aile ortamı içerisinde karşılıklı davetlerde bulunurlar. Bu sırada
binbaşı Hakkı Beyle de tanışırlar. Hakkı Beyle birlikte Etlik’te gezintiye
çıkarlar. Bu dönemlerde Hakkı Bey’in milli mücadele ruhu ve azmi kendisini
fazlasıyla etkiler. Hakkı Bey artık Selma Hanım için muzaffer bir kumandan,
muhterem bir kahramandır. Bütün ümitlerin zafer’e bağlandığı, başka hiçbir
şeyin ehemmiyetli olmadığı bu devirde, herkesin mütevazı bir hayatı vardır.
Yalnız kocası Nazif Bey’in milli davaya bir erkekten beklediği heyecan ve alaka
ile bağlanmadığını gören Selma Hanım yavaş yavaş kocası Nazif Bey’den kopmaya
başlar. Erkân-ı Harp Binbaşı’sının fikir ve hareketlerine yakınlık duyar.
Birinci bölüm Selma Hanım’ın binbaşının cazibesine kendisini kaptırdığı bir
zamanda sonuçlanır.
İkinci bölümde Selma Hanım
Nazif Bey’den boşanmıştır. Bu bölüm zaferden sonraki Ankara’dır. Selma Hanım
eski binbaşı emekli Miralay Hakkı Bey’in karısıdır. Ancak koşullar değişmiş
değişen koşullar Cumhuriyet öncesinin kişilerini de değiştirmiştir. Hakkı Bey
ordudan, Murat Bey vekillikten ayrılmışlardır. Artık bu iki insan yeni türeyen
bir sınıfın üyesidirler. Vurguncu harp zengini şirket meclisi idarelerinde
dolaşan, ecnebi gruplarla komisyon işleri yapmaya çalışan Hakkı Bey’in yeni
yüzüyle karşılaşırız. Hakkı Bey milli idealleri bir tarafa bırakmış, maddi
refah içerisinde sadece kendi hesabına çalışan, son derece alafrangalaşan
Yenişehir garplılığı, batılı hayat tarzının kötü yanlarını almıştır. Bu zümreye
göre artık halkçılık diye bir dava kalmamıştır. Selma Hanım bir süs çiçeği, bir
zevk aleti gibi kısır ve avare yaşayıp gitmektedir. Her şey kendi dar
çevrelerinden kendi acayip zevklerinden ibarettir. Her gece çay partileri ve
balolar düzenlenir ecnebi iş adamlarıyla dans edilir. Eğlenceler tertiplenir.
Bu bölümde halk ile bu zümre arasında nasıl doldurulmaz bir uçurum açıldığını,
inkılabı böyle anlayanları, hep kendi lehlerine çekenlerin eleştirisi yer alır.
Selma Hanım asıl halka lakayt kalıp acayip bir hayatın egoist zevklerine dalan
yeni kocasından da uzaklaşır. Bu sırada muharrir olan Neşet Sabit genç kadını
görmek için onların bazı alemlerine iştirak eder. Selma Hanım bu hayatın
acılarını onunla paylaşır. Bu hayatın zavallı yüreğinde büyük ıstıraplar
yarattığını, bu çıkmaz yoldan biran önce kendini söküp atmakla, kökten tedavi
olmak gerektiğini anlar. Binbaşı Hakkı Bey’den boşanır. Bundan sonraki
hayatında toplumsal hizmetlerin en değerlisi olan öğretmenlik görevine atılır.
Son bölüm yazarın
hayalindeki Ankara’dır. Yazarın bu hayali Cumhuriyet’in Onuncu Yıl Dönümü
Bayramıyla başlar. Gazi Mustafa Kemal’in Türk milletine hitabesi, bir devir
başlangıcının, bir yeni sabahın ilk işareti gibi olmuştur. Türk milleti ilim,
imar, iktisat, güzel sanatlar sahasında büyük bir gelişme içerisindedir artık
Ankara’nın çehresi değişmiştir. Yeni stadyumlar, yeşil çimenli sahalar, büyük
fabrikalar, büyük binalar , alaca halk yığınları ve coşkuyla kutlanan büyük bir
bayram... Selma Hanım basına ayrılmış iskemlelerin birinde dinlenmektdir.
Bundan sonra egoist bir zümrenin zevkine ve menfaatine karşı şiddetli matbuat
hücumu başlamıştır. Tiyatro, şiir, edebiyat, karikatür, musiki, hep bize yeni
hayatı söyler. Halk evleri, Toplumsal Mükellefiyet Teşkilatı yeni hayatın
odakları olmuştur. Selma Hanım Neşet Sabit’le evlenmiş, bu iki insan yeni
hayatın imar ve inşasında elele vererek büyük bir aşkla çalışıyor, yeni
değerleri halk yığınlarına götürürler. Harf İnkılabı, Tarih Cemiyeti, Yüksek
İktisat Enstitüsü, Halk Evleri gibi daha bir çok alanda büyük atılımlar, büyük
yenilikler gerçekleşir. Selma Hanım ve Neşet Sabit bu on yıl boyunca mutlu bir
evlilik yaşarlar. Fırsat buldukça Anadolu’nun muhtelif yerlerine seyahat eder,
bu seyahatlerinde gördükleri yerlerin yeni çehresiyle karşılaşırlar. Anadolu
toprağı, suyu, kırı, bayırı, dağı, taşıyla eşsiz güzelliğiyle cennetten bir
parça gibi tasavvur ederler, bundan doyumsuz bir haz alırlar. Hele
Pınarbaşı’nda düzenledikleri eğlencelerde halk ezgileri ve türküleri çalınır
söylenir, sabaha kadar hoşça vakit geçirirler. Roman yazarın bu tasavvuruyla
son bulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder