Sayfalar

16 Ocak 2012 Pazartesi

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ


BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ (1040-1157 )
Batı Türklüğünün en kalabalık ve güçlü kesimi olan Oğuzlar ,  2.nci. Göktürk Devleti ve Uygur Kağanlığı zamanında  daha batıya  göç etmek zorunda kalmıştı. 9.ncu. ve 10.ncu yüzyıllarda gerçekleşen ikinci göçte, Guz adıyla anılan bir kısım  Oğuz kitleleri Doğu Avrupa'ya kadar  ilerlemiş, asıl kitle ise Seyhun nehri civarında kalmıştır . 
Seyhun bölgesine gelen Oğuzlar, 10.ncu yüzyılda kışlık merkezleri Yenikent olan bir siyasî teşkilât oluşturmuşlardır. Başkanlarına Yabgu denildiği için bu devlete de Oğuz Yabgu Devleti adı verilmiştir. Devletin sınırları Seyhun'dan Hazar Denizi'ne kadar uzanmaktaydı.  Ancak Oğuz Yabgulularında asıl siyasî ve askerî güç yabgudan çok sübaşı, yani ordu komutanının elindeydi.  Selçuklu Devleti'ne adını  veren  Selçuk Bey ve babası  Dukak da sübaşı görevinde olup, Oğuz yabgusu ile aralarında gizli bir mücadele söz konusuydu. Nitekim kaynaklarda adı belirtilmeyen Oğuz yabgusu, bir Türk zümresi üzerine sefer yapmak isteyince sübaşı Dukak bu sefere itiraz etmiş ve bu  yüzden aralarında  kavga olmuş ve gizli mücadele böylece gün yüzüne çıkmıştır. Bu  olay Dukak'ı sübaşılıktan etmişse de, onun ve ailesinin Oğuzlar arasındaki itibarını artırmıştı.  Nitekim ölümünden sonra oğlu Selçuk da sübaşılık görevine getirilmiş, devletin askerî gücünü eline  geçirmişti. Sübaşı Selçuk ile yabgunun arası da açılmış, hem bu yüzden hem de yer ve otlak darlığı yüzünden, Selçuk ve emrindekiler Maverâünnehir'e göç etmek zorunda kalmışlardır. 

Selçuk Bey'in, Seyhun nehri kenarındaki Cent şehrine göçü (960) Selçuklu Devleti'nin  ortaya çıkmasını sağlayacak önemli bir gelişmedir. Cent'te halkın büyük  bir kısmı Müslüman idi. Selçuk ve kendine bağlı olanlar, eski inanışlarıyla  benzerlik gösteren bu dine sıcak bakıyorlardı. Kısa bir süre sonra İslâmiyet'i kabul ettiler. Böylece siyasî ve sosyal yönden de yeni  bir kimliğe ve güce  sahip olmuşlardı. Nitekim Selçuk Bey, Oğuz yabgusunun yıllık vergiyi almak için gönderdiği memuru, kafire haraç verilmeyeceğini söyleyerek Cent'ten kovdu. Müslüman olmayan Oğuzlarla mücadele etmekten kaçınmadı. Böylece İslâm ve Türk dünyasında şöhreti gittikçe yayıldı.  Müslümanlığı kabul eden Oğuz kitlelerinin kendisine katılmasıyla Selçuk Bey,  gücünü her geçen gün daha da artırmaktaydı. Sayılarının gittikçe artması üzerine  Selçuk Bey , Samaoğulları hükümdarından kendilerine yeni bir  yurt gösterilmesini istedi. Buhara yakınlarındaki Nûr kasabası yurtluk olarak gösterildi. Seyhun'u geçen Oğuzlar, Nûr kasabasına yerleşti. Buna karşılık Karahanlılarla çarpışan  Samanoğullarına yardım edildi. Ancak Samanoğulları Devleti kısa  bir süre sonra yıkıldı (999). Ülke Karahanlı ve Gazneliler  tarafından paylaşıldı. Yüz yaşını geçmiş olan  Selçuk Bey 1009 tarihin de Cent'te vefat etti. 
Selçuk Bey'in 4 oğlu vardı: Mikâil, Arslan (İsrail), Yusuf ve Musa. En büyük oğlu Mikail babası hayatta  iken bir savaşta ölmüştü (998). Bu sebeple Tuğrul ve Çağrı  adındaki iki oğlunu Selçuk Bey yetiştirmiştir. Yabgu unvanını taşıyan Arslan, babasının ölümü üzerine başa  geçti. Diğer kardeşi Musa ise onun yardımcısı durumundaydı.
Arslan Yabgu, Maverâünnehir'i ele geçiren Karahanlılarla mücadele etti. Karahanlılara karşı isyan eden Ali Tegin ile ittifak kurdu. Buhara'yı ele  geçirdiler.  Bu güç birliğine karşı Gazneli Sultan Mahmut ve Karahanlı Yusuf Kadır Han  anlaşmaya  vardılar. Gazneli Mahmut, görüşmek isteği ile yanına çağırdığı Arslan Yabgu'yu tutukladı ve Hindistan'ın kuzeyindeki  Kalincar Kalesi'ne hapsetti (1025). Arslan  Yabgu 7 sene kaldığı bu kalede öldü(1032).Tuğrul ve Çağrı Beyler, amcaları Arslan Yabgu'nun tutuklanması üzerine fiilen Oğuzların liderleri durumuna geldiler (1025) . Ancak geleneğe uygun olarak diğer amcaları Musa'yı yabgu ilân ettiler. Arslan Yabgu'nun ölümünden  sonra Selçuklularda kısa süren bir  dağınıklık yaşandı . Arslan Yabgu'ya bağlı Türkmenlerin bir kısmı, Gazneli Mahmut'un izniyle Horasan' a geçti. Bunlar ileride Selçukluların Irak ve Horasan kolunu oluşturacaklardır. Arslan Yabgu ile ittifak kurmuş olan Buhara hâkimi Ali Tegin, Tuğrul ve Çağrı Beylerin kendine bağlı kalmasını istiyordu. Buna karşı çıkan Tuğrul ve Çağrı Beyler ile  Ali Tegin arasında şiddetli muharebeler cereyan etti. Selçuklular Harzem bölgesine çekilmek zorunda kaldı.  Gazneli Valisi Harzemşah  Altuntaş'ın gösterdiği bölgeye oturdular (1030 ). Ancak daha sonra, artan Gazneli tehlikesine karşı Selçuklular, Ali Tegin ve Harzem valisi ile ittifak kurdular.   Harzem'de Cent Hâkimi Şah Melik tarafından 7-8 bin Türkmen'in öldürüldüğü korkunç baskın(1034), ve müttefikleri Harzemşah Harun ve Ali Tegin'in ölümleri (1035) üzerine, Selçuklular Horasan'a geçmek zorunda kaldılar. Tuğrul ve Çağrı  Beylerin beraberlerinde Musa Yabgu ve İbrahim Yınal kuvvetleri olduğu hâlde,  Gazneli hâkimiyetindeki Horasan'a girişleri, Gazneli sultanı  Mesut'u oldukça telâşlandırdı. Çünkü daha önce bu bölgeye gelen  Türkmenler,  Gaznelileri çok uğraştırmıştı. Bu sebeple Gazneli Mesut büyük bir ordu  hazırladı. Ancak  Nesa  yakınlarında yapılan savaşta Selçuklular bu orduyu ağır bir yenilgiye uğrattı (Haziran 1035). Gazneli Mesut, Selçuklulara bazı bölgeleri bırakmayı kabul etti. Fakat Selçukluların kazandığı zaferi duyan Oğuz kitleleri bölgeye akmaya  başlamıştı. Bu durum karşısında Gaznelilerden yeni bölgeler istendi. Bu isteği geri çeviren Gazneli Mesut, Selçukluların üstüne yeniden bir ordu gönderdi. Serahs yakınlarında yapılan savaşta  Selçuklular yine büyük bir zafer kazandı (Mayıs  1038). Horasan'ın tamamı Selçuklu hâkimiyetine geçti. Selçuklular  bağımsızlıklarını ilân ederek ilk idarî düzenlemeleri yaptılar. Tuğrul Bey ele  geçirilen  Nişapur'u devlet merkezi ilân etti.
Dandenakon Savaşı ve Büyük Selçuklu Devleti'nin Kuruluşu
Horasan'ı kaybeden Gazneli Sultanı Mesut, Selçuklulara kesin bir darbe indirmek için ordusunun başına geçti. Sefer esnasında katılanlarla birlikte Gazneli ordunun  mevcudu 100 bine ulaşmıştı. Selçuklu kuvvetleri ise ancak 20 bini bulan hafif süvarilerden oluşmaktaydı. Bu dengesizlik sebebiyle Selçuklu ordusu yıpratma savaşı vermeyi  uygun bulmuştu. Bu sebeple ordu çöllere doğru çekildi. Nişapur'a  giren Gazneli Mesut, Selçuklu ordusunu takibe koyuldu. Selçuklu birliklerinin vur-kaç taktiği ile iyice yıpranan Gazne ordusuna karşı meydan savaşı yapma zamanının geldiğine karar veren Çağrı Bey nihayet Merv yakınındaki  Dandenakon Hisarı önünde Gaznelileri karşıladı. Üç gün süren  savaş sonucunda Gazneli ordusu ağır  bir yenilgiye uğratıldı (22-24 Mayıs 1040). Gazneli Mesut beraberindeki 100 kadar  atlı ile ancak kaçabildi ise de Hindistan'a giderken kendi adamları  tarafından öldürüldü.
Dandenakon Savaşı, Selçuklular için  bir dönüm noktası olmuştur. Aslında Serahs Savaşı'yla fiilen kurulmuş olan devlet, bu savaş neticesinde hukuken bağımsızlığını  kazanmış, bölge ülkeleri ve halife Selçuklu devletini tanımıştır. Böylece bölgedeki  en büyük güç hâline gelen Selçuklular, Türkleri bir bayrak altında toplamaya başlayacak ve İslâmiyet'in öncülüğünü üstleneceklerdir.
Dandenakon Savaşı'nın hemen ertesinde Tuğrul Bey  Selçuklu Sultanı ilân edildi. Merv'de yapılan kurultayda devlet teşkilâtı düzenlendi.  Selçuklu ülkesi ve ele  geçirilmesi  plânlanan memleketler Selçuklu hanedanına mensup üç lider arasında taksim edildi. Buna göre merkezi Merv olmak üzere Ceyhun ve Gazne arasındaki bölge Çağrı Bey'e; Herat merkez olmak üzere Bust -Sistan arazisi Musa Yabgu'ya verildi. Tuğrul Bey Sultan unvanı ile başkent Nişapur'da kaldı, Irak kendisine bağlandı. Çeşitli bölgelere gönderilen diğer hanedan üyeleri de Sultan Tuğrul'un emrine verildi. Bunlar daha sonra Büyük Selçuklulara bağlı kalmakla beraber kendi devletlerini kurdular.
Hanedan üyeleri kendilerine ayrılan  toprakları birer birer zapt ediyordu. Doğuda  yapılan seferlerde Çağrı Bey Gaznelileri tamamen Horasan'dan çıkardı, Belh şehrini ele geçirdi. Karahanlıları barış yapmak zorunda bıraktı. Çağrı Bey'in oğlu Yakutî Hint denizi kıyılarındaki Mekran'ı aldı. Diğer oğlu Kara Arslan Kavurd ise Buveyhîler'in  hâkimiyetindeki Kirman'ı , Hürmüz Emirliği'ni ve Umman'ı Selçuklu  idaresine bağladı. Tuğrul ve Çağrı Beylerin birlikte çıktığı seferde Harezm bölgesi  tamamen Selçuklulara geçti. (1043) Tuğrul Bey İran'daki birçok bölgeyi bizzat çıktığı seferle  ele geçirdi. Tuğrul Bey'in üvey kardeşi İbrahim Yınal, İran'ın en  önemli merkezlerinden Rey şehrini zapt etti ve Tuğrul Bey'i  buraya davet etti. Tuğrul Bey, fetih bölgelerine daha yakın olması sebebiyle Nişapur' u bırakarak,  Rey'i  devletin yeni başkenti yaptı .(1042)
Tuğrul Bey zamanında Bizans ve Gürcülere karşı  da büyük başarılar sağlanmıştı. Arslan Yabgu'nun oğlu  Kutalmış ve İbrahim Yınal, Bizans-Gürcü kuvvetlerini Pasinler Savaşı ile büyük bir hezimete uğrattılar (1048). Bu savaşta Gürcü Kralı Liparit esir edilmiş; İstanbul'daki yıkık bir caminin  onarımı ve Tuğrul Bey adına burada hutbe okunması şartıyla serbest bırakılmıştır. 1054 yılında Tuğrul Bey Azerbaycan'daki mahallî hükümdarları itaat altına aldıktan sonra Anadolu'ya yönelmiş ve Malazgirt'i kuşatmıştır. Ancak kışın yaklaşması üzerine geri dönmüş, Yakutî'yi Anadolu akınlarını devam etmekle görevlendirmiştir. Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrullah'ın isteği üzerine, Şiî Büveyhoğullarının tehdidi altındaki  Bağdat'a 1055 ve 1058'de iki kez girmiş ve böylece "doğunun ve batının hükümdarı" unvanını bizzat halifeden alarak, Selçukluların İslâm dünyasının koruyucu liderliğini üstlendiğini  kabul ettirmiştir.Devletin kuruluşunda önemli rol oynayan Çağrı Bey 1060'ta ve Sultan Tuğrul Bey ise 1063'de  öldü. Çağrı Bey  cesareti ve  kumandanlığı, Tuğrul Bey ise adaleti ve siyasî zekâsıyla, 2.nci Göktürk  Devleti'ndeki Bilge ve Kül-Tigin kardeşleri hatırlatan büyük şahsiyetlerdir.  Tuğrul Bey' in çocuğu yoktu.Bu sebeple Selçuklu  tahtına Çağrı Bey'in büyük oğlu Süleyman'ı vasiyet etmişti. Ancak Çağrı Bey'in diğer oğlu Alp Arslan bunu  kabul etmedi. Henüz çocuk yaştayken  babasını temsil eden Alp Arslan, Karahanlı ve Gaznelilere karşı başarılar elde etmiş, onları itaate zorlamıştı.  Bu sebeple Selçuklu tahtının hakkı olduğunu düşünüyordu. Aynı zamanda Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış da kendini sultan ilân etmişti. Askerlerin desteklediğini alan Alp Arslan, Kutalmış'ın isyanını bastırdı ve Rey'de tahta çıktı. Nizamülmülk'ü vezirliğe getirdi (1064).Alp Arslan,  devlet nizamını sağlar sağlamaz Azerbaycan ve Anadolu üzerine sefere çıktı. Tuğrul ve Çağrı Beyler, henüz devlet kurulmadan bu bölgelere akınlar düzenlemişler, kalabalık Türkmen kitleleri batıya yönelmişlerdi. Bu sebeple Alp Arslan, yeni fetih alanı olarak Anadolu'yu seçmiştir. Alp Arslan Azerbaycan ve   Kafkasya'da  birçok kaleyi ele geçirdikten sonra Doğu Anadolu'ya girdi. Hıristiyanlığın doğudaki en güçlü kalesi olan  Ani'yi şiddetli bir kuşatmadan sonra ele geçirdi. Ardından Kars'a girdi (1064).1065 yılında, atalarının ilk yerleştiği şehir olan Cend'e gitti ve Kıpçakları hâkimiyeti altına aldı. Kirman Meliki Kavurd'un isyanını da bastıran Alp Arslan, böylece devletin doğu sınırlarının emniyetini  sağlayarak,  bütün gayretini Anadolu'ya sarf etmeye başladı. Sultan Alp Arslan Azerbaycan üzerinden Malazgirt'e gelerek burayı kısa sürede  ele geçirdi . Ardından Ahlat, Meyafarikin (Silvan), Amid (Diyarbakır) ve havalisini fethetti .
Sultan, Abbasi halifeliğini tehdit eden Mısır Fatimî Devleti'ne karşı sefere hazırlandığı sırada Bizans İmparatoru Romen Diyojen'in Doğu Anadolu'ya ilerlediğini öğrendi. Şam'a yürümekten vazgeçen sultan, hızla geri döndü ve Malazgirt'te Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaş sonuçları itibarıyla Dandanakan'dan sonra cereyan eden en önemli meydan savaşıdır. Bu savaştan sonra Türkler için Anadolu'da  yeni bir dönem başlar.Sultan Alp Arslan, Malazgirt'ten sonra çıkan karışıklıkları  bastırmak amacıyla Maverâünnehir üzerine sefere çıkar.  Ancak burada esir alınan bir kale komutanı tarafından hançerlenir ve 25 Kasım 1072'de vefat eder .
Alp Arslan,  kendinden sonra tahta geçmesi için oğlu Melikşah'ı veliaht olarak hazırlamıştı. Nitekim Alp Arslan'ın ölümü üzerine Melikşah henüz 18 yaşında iken sultanlığa getirildi (1072). Melikşah öncelikle sınırlara tecavüz eden Karahanlı ve Gazneliler'i  yenerek, barışa zorladı. Ardından amcası Kavurd'un isyanını bastırdı (1073). Devlet merkezi Rey'den daha güneydeki İsfahan'a  taşındı. Bizans'ın Malazgirt'ten sonra anlaşmaya uymamaları üzerine Anadolu akınları hızlandırıldı. Kutalmış'ın oğulları ve bazı Türkmen reisleri Batı Anadolu'ya kadar akınlar düzenlediler. Bu arada Türkmen liderlerinden Atsız Suriye'yi ele geçirdi. Kudüs  şehri Fatımîlerden alındı. Melikşah, kardeşi Tutuş'a Suriye'nin idaresini verdi  (1078). Anadolu fatihlerinden Artuk Bey, Melikşah'ın emriyle Arabistan Yarımadası'ndaki Hicaz, Yemen ve  Aden'i Selçuklu topraklarına kattı. Melikşah 1087'de çıktığı  sefer sonucunda Karahanlıların doğu kolunu da hâkimiyeti altına aldı.  Sultan Melikşah henüz 38 yaşında iken zehirlenerek öldü ( 1092). Melikşah zamanında Büyük Selçuklu Devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Bu sınırlar, batıda Anadolu ve Mısır'dan, doğuda Balkaş ve Isık gölüne; kuzeyde Kafkaslardan güneyde Arabistan Yarımadası'na kadar uzanmaktaydı.
Büyük Selçuklu Devleti'nin Dağılışı
Melikşah döneminde Selçuklu Devleti  en parlak yıllarını yaşamıştır. Ancak Melikşah'ın  ölümünden sonra gelişen bazı  olaylar devletin gücünü kırar. Büyük Selçukluların dağılışını hızlandıran  gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz :
Haçlı Seferleri: Türklerin Anadolu'yu fethi ve Bizans'ı tehdit etmesi, Kudüs'ün Müslümanların eline geçmesi gibi sebepler,  Hristiyan dünyasını ortak hareket etmeye yöneltmişti. Melikşah'ın ölümüyle  başlayan taht mücadelelerini fırsat bilen Hristiyanlar, haçlı seferlerini başlattılar (1096).  Suriye ve  Filistin'in büyük bölümü Haçlıların eline geçti. Bâtınîlik  Hareketleri: Mısır'daki  Şiî Fatımîler, Selçuklu Devleti'ni zayıflatmak ve kendi propagandalarını yapmak için adamlar yetiştiriyordu. Bu kişiler  İslâmiyet'le tamamen ters düşen inanışlar taşıdıklarından  Bâtınî adıyla  anılmışlardır. Bunlardan biri de Hasan Sabbâh'dır. Cahil kitleler arasında  taraftarını  artıran bu kişi Hazar'ın güneyinde yer alan Alamut kalesini ele geçirmiş  ve burayı üs olarak kullanmıştır (1090). Haşhaş gibi uyuşturucularla kendine bağladığı fedaîler vasıtasıyla, devletin ileri gelenlerine suikastlar tertip etmişlerdir. Nitekim Melikşah'ın ünlü veziri Nizamülmülk de bu fedaîler tarafından öldürülmüştür. Melikşah bu  kötülük yuvasını yıkmak için Türkmen reisi Kızıl Sarıg'ı Alamut'a yollamış, fakat sultanın ölümü üzerine  kuşatma kaldırılmıştır. Batınîlik hareketi  13.ncü. yüzyıl ortalarına kadar faaliyetine devam etmiştir. 
İç Mücadeleler: Selçuklu Devleti'nin dağılmasında esas rol oynayan, kendi aralarındaki mücadeleler  olmuştur. Taht kavgaları, bağlı beyliklerin bağımsızlığını ilân ederek birbirleriyle mücadele etmeleri ve isyanlar ülkenin düzenini bozmuştur . Melikşah'ın ölümü üzerine Selçuklu  tahtına oğlu Berkyaruk geçmişti (1092). Fakat Suriye Selçuklu Meliki Tutuş yeğeninin hükümdarlığını kabul etmeyerek,  taht üzerinde hak iddia etti. Tutuş,  Berkyaruk ile yaptığı savaşı kaybetti ve öldü  (1095). Bu zafere rağmen Bâtınî ve Haçlı hareketleri karşısında başarılı olamayan  Berkyaruk, henüz 25 yaşında iken öldü (1104).  Berkyaruk'tan sonra Selçuklu tahtına kardeşi  Mehmet Tapar geçti (1104-1118) . Haçlılar ve Gürcülere karşı bazı başarılar kazanıldıysa da  iç mücadeleler  birliğin sağlanmasını engelliyordu.  Mehmet Tapar'ın ölümünden sonra tahta oğlu Mahmut geçmişti. Melikşah'ın  diğer oğlu  Horasan Meliki Sencer kendini sultan ilân etti ve Mahmut'u himayesine aldı (1119). Böylece Sencer  büyük sultan olurken, Mahmut Irak Selçuklu Sultanı olarak kalıyordu. Selçuklu başkentini Merv'e taşıyan Sultan Sencer, Büyük Selçuklu Devleti'nin  son büyük hükümdarıdır.  Onun zamanında devlet tekrar eski  gücünü toparlamaya başlamıştır. Bu sebeple Sultan Sencer zamanı için ikinci   imparatorluk devri adı verilir.
Sultan Sencer henüz Horasan meliki iken Gaznelileri ve Karahanlıları, 1121'de ise Afganistan'daki Gurlu Devleti'ni kendine bağlamıştır. Ayrıca Selçuklu ülkesinin tamamında  hâkimiyet kurarak birliği sağlamıştı. Fakat 1141 yılında doğudan gelen  Kara-Hıtaylar 'a karşı yaptığı Katavan Savaşı'nda yenilince itibarını kaybetti. Maverâünnehir Kara-Hıtayların eline geçti . Ülkede tekrar otorite boşluğu doğdu. Nitekim İran asıllı memurların fazla vergi istemesi üzerine, devletin asıl unsuru olan Oğuzlar (Türkmenler ) isyan ettiler, daha fazla toprak istediler. Sultan Sencer soydaşı olduğu Oğuzlara  esir düştü (1153). Oğuzlar Horasan bölgesini ellerine geçirdiler. Sultan Sencer serbest bırakıldı. Fakat  bir müddet sonra öldü.  Sencer'in ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti fiilen son bulmuştur (1157). Büyük Selçuklu Devleti, Karahanlılar ve Gazneliler ile başlayan Türk-İslâm devlet geleneğini sağlam  temellere oturtan ilk büyük cihan devletidir.  Daha sonra  kurulan Türk devletlerine her açıdan  örnek olmuşlardır .
Büyük Selçuklulara Bağlı Devletler (Beylikler)
Dandanakan Savaşı'ndan sonra yapılan kurultayda ülkenin çeşitli bölgelerine hanedan üyelerinin idareci olarak gönderildiğini belirtmiştik. Gönderildikleri bölgelerde, devlete bağlı  kalmak şartıyla kendi idaresini kuran bu kişiler,  Melikşah'ın ölümünden sonra (1092) bağımsızlıklarını ilân etmeye başlamışlardır. Bu dönemde ülke dörde  bölünmüştür: Irak ve Horasan,  Kirman, Suriye ve Anadolu.
Irak ve Horasan Selçukluları (1092-1194) 
Irak ve Horasan  Selçuklu Devleti'nin merkezi durumundaydı. Sultan Mehmet  Tapar'dan sonra Selçuklu tahtına geçen oğlu Mahmut  tahta geçtiği sırada  amcası Sencer Horasan meliki idi. Sencer Mahmut'u tahttan indirdi ve himayesine aldı. Mahmud, merkezi Hemedan olan Irak Selçuklu Devleti sultanlığına getirilirken,  Sencer büyük sultan sıfatıyla Horasan'daki Merv'de tahta oturdu. (1119) Irak Selçukluları, Azerbaycan'dan Fars bölgesine, Horasan Selçukluları ise Maverâünnehir'den Afganistan'a kadar uzanan bölgeleri içinde barındırmaktaydı. Irak Selçuklularının son sultanı III. Tuğrul devrinde yönetim aslında atabeylerin eline geçmişti. Sultan Tuğrul'un Harezmşah Tekiş'e yenilmesiyle Irak Selçuklularının toprakları Harzemşahlara geçti (1194).
Kirman Selçukluları ( 1092-1187)
Çağrı Bey'in  oğlu Kavurd , Selçukluların Kirman kolunun başı   idi. İran'ın  güneyinde yer alan Kirman'dan başka Fars,  Hürmüz ve Umman'ı da zapt etmişti. Birkaç kez isyan eden Kavurd Sultan Melikşah tarafından boğdurulmuştu. Yerine  geçen oğulları Selçuklulara bağlı kaldılar. Bir ara Gurlular'ın hâkimiyetine giren  Kirman Selçuklularına Oğuz Başbuğu Dînar tarafından son verilmiştir (1187). 
Suriye Selçukluları ( 1092-1117)
1077 yılından beri Suriye Selçuklu meliki olan Tutuş, kendini sultan ilân ederek, Berkyaruk'un üzerine yürümüş, fakat yenilmişti (1095). Oğullarından Rıdvan Halep'te, ve Dokak Şam'da hâkimiyetlerini ilân ettiler. Halep hakimi Rıdvan  Haçlılarla mücadele etti. Bir ara sınırlarını Güney Anadolu'ya kadar genişletti. 1117'ye gelindiğinde her iki bölgede de hâkimiyet, atabeylerin eline geçmişti. 
Türkiye Selçukluları (1075-1308)
Türkiye Selçukluları kolu, Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış'ın neslindendir.  Kutalmış'ın  oğlu  Süleyman Şah  1075'te İznik'i almış ve oğlu 1.nci Kılıçarslan burada  hükümdarlığını ilân  etmiştir (1092).  Daha sonraları Konya başkent olmuştur.  Türkiye Selçukluları İlhanlılar tarafından ortadan  kaldırılmıştır (1308).
Atabeylikler
Ülke idaresini öğrenmek  için çeşitli bölgelere gönderilen şehzadeleri eğitmek  ve onlara vekillik etmekle görevlendirilen tecrübeli komutanlara atabey denilmektedir. Atabeyler Selçuklu Devleti'nin zayıfladığı  zamanlarda bölgedeki gücünü ve nüfuzunu artırarak, idareyi tamamen ellerine geçirmişlerdir. Böylece atabeylik adı verilen sülâleler ortaya çıkmıştır. Büyük  Selçuklular zamanında ortaya çıkan atabeylikler şunlardır:
Salgurlular  (1147-1284)
Oğuzların  Salgur (Salur) boyundan  Atabey Sungur tarafından kurulmuştur. Güney İran'daki Fars bölgesinde kurulduğu için Fars Atabeyliği olarak da bilinir. Merkezi Şiraz idi. İlhanlıların hâkimiyetinden sonra 1284'te sülâle  sona ermiştir.
İldenizoğulları (1146-1225)
İldenizliler veya  Azerbaycan Atabeyliği de denir. Kıpçak Türklerinden Şemseddin  İl-deniz'in kurduğu Atabeyliğin merkezi Tebriz idi. Zamanla çok güçlenen ildenizliler, Azerbaycan'dan başka bütün Irak'a, Hemedan  ve İsfahan'a da hâkim oldular. Celâlettin Harzemşah 1225'de Tebriz'i ele geçirince  bu atabeylik sona  ermiş oldu.
Beg-Teginoğulları (1146 -1232)
Musul Atabeyi Zengî'nin valilerinden Beg-tegin oğlu Zeyneddin Ali Küçük  tarafından kurulmuştur. Merkezi Erbil olup, Şehr-i Zor, Hakkari, Sincar ve Harran atabeyliğin sınırları içerisindeydi. Ülkeyi 44 yıl  başarıyla yöneten Kök-Böri,  Anadolu  Selçuklularına bağlıydı. Ölünce, vasiyeti gereği Erbil Abbasi halifeliğine verildi (1225).
Böriler (Şam Atabeyliği) (1128-1154)
Suriye Selçukluları'nın Şam kolu, Atabey Tuğtekin tarafından yönetiliyordu. Oğlu Tacü'l-mülk Böri babasının ölümü üzerine  idareyi ele  aldı. Pek güçlü olmayan  bu atabeylik, Zengî Atabeyi Nureddin Mahmut tarafından ortadan kaldırıldı  (1154).
Zengîler (1127-1259)
Melikşah'ın Halep Valisi  Ak-Sungur'un oğlu İmadeddin Zengi'nin Musul valiliğine getirilmesiyle kuruldu (1127). Haçlılara karşı verdikleri mücadelelerle öne çıkmışlardır. İmadeddin Zengî, Haçlılardan Urfa'yı alınca Avrupalılar 2.nci Haçlı  Seferi'ni düzenlemişlerdir (1137). Zengî'nin ölümünden sonra atabeylik  Musul ve Halep olmak üzere iki kola ayrıldı (1146). Halep'teki oğlu Nureddin Mahmut haçlı kontluklarına karşı başarılı mücadeleler verdi. Şam'daki Börileri kendine bağladı. Haçlılarla iş birliği yapan Mısır Fâtımî Devleti'ni ortadan kaldırdı (1171). Nureddin Mahmut ölünce atabeylik Eyyûbî  ailesine intikal etti (1174). Nihayet 1259'da  İlhanlılar atabeyliğin tamamını işgal ettiler.

3 yorum: