KİTABIN ÖZETİ
Amerikalı bir tıp doktoru olan Marlo Morgan gerçek bir olaya dayanan bu
kitabında Avustralya'da yaşadığı ruhsal bir yolculuktan bahsetmektedir.
Yazar, göçebe bir kültüre sahip Avustralya yerlileri olan Aborijinler
eşliğinde, kabilenin kendilerini adlandırdıkları şekliyle " Gerçek
İnsanlarla" birlikte dört ay süren ve çölü boydan boya katettikleri uzun
bir yürüyüşe çıkar. Bu süre boyunca, çölün çorak coğrafyasındaki bitkiler ve
hayvanlarla uyum içinde yaşamayı öğrenir. Olağandışı insanlardan oluşan bu
toplulukla birlikte yaptığı bu yolculukla Morgan, bu insanların 50.000 yıllık
kültürlerinin felsefesi ve bilgeliği ile tanışır.
Macerasının
ilk gününden itibaren bu çetin yolculuğun zorluklarıyla mücadele etmek
zorunda kalır. Dayanıklılığının her gün sınandığı bu zorlu yolculukta,
karşılaştığı her zorlukla birlikte ruhu da değişime uğrar. Aborijinler onu,
büyük bir alçak gönüllülükle kendilerinden biri olarak kabul ederler ve onun
şefkat dolu öğretmenleri olurlar. Öğretmenlerinden, her insanın eşsiz
niteliklerini ve içsel ruhunu takdir etmeyi ve kutlamayı öğrenirken bir
yandan da güçlü şifa yöntemlerine tanık olup onların canlılarla ilgili
farkındalıklarının ne kadar derin ve anlamlı olduğunu da anlamaya başlar.
Yazarın
bu kabile ile tanışması bir süreliğine çalışmak için gittiği Avustralya'da,
yerlilerin sorunları ile ilgilenmesiyle başlar. Yazarın onların sorunları ile
ilgilendiğini ve onları yakından tanımak istediğini gören bir grup yerli onu
bir toplantılarına davet ederler. Ancak, bu toplantı hiç de yazarın beklediği
gibi bir toplantı değildir. Bu toplantı için çok özel bir şekilde hazırlanan
ve onlar için yaptıklarından dolayı özel bir taktir bekleyen yazar kendisini
almaya eski bir jip ile gelen bir yerli ile toplantı yerine gitmek üzere yola
çıkar. Çoğu çölün ortasında olmak üzere dört saat süren bir yolculuk sonrası
yazar kendini ıssız çölün ortasında bir grup "ilkel" yerlinin
yanında bulur.
Kendisinden ilk istenen şey üzerindeki her şeyi ama her şeyi çıkartmasıdır.
Bir peştamala sarılı ve yalın ayak kalan yazar ve tüm eşyaları kutsanır.
Kendisi yerlilerin arasına kabul edilirken o anda sahip olduğu tüm eşya
yakılır. Çünkü, "maddi nesnelerden ve bazı önyargılardan kurtulmak
'varolmaya' doğru yapacağı o yürüyüşün gerekli ve vazgeçilmez bir
adımıydı". Bundan sonra yazar bu kabile ile çölü boydan boya geçeceği ve
bambaşka bir hayat felsefesi ile karşılaşacağı bir yolculuğa başlar.
Yazar
yolculuk boyunca önceden ilkel olarak gördüğü bu insanların doğa ile nasıl iç
içe yaşadıklarını; bu kupkuru çölde asla aç ve susuz kalmadıklarını;
konuşmadan birbirleri ile iletişim kurduklarını; karşılaştıkları her tür
sağlık sorununu çözecek bir birikime sahip olduklarını; hırs, kin, nefret,
saldırganlık gibi olumsuz duygularının olmadığını; asla yalan
söylemediklerini; hiç bir olayı veya kişiyi yargılamadıklarını; dünyada olup
biten her şeyden haberdar olduklarını ve daha bir çok olağanüstü yetenekleri
olduğunu hayretle görür.
Yazar
tüm yolculuk boyunca kendi kentli yaşamı ile yerlilerin yaşamını, hayata
bakışını ve felsefelerini karşılaştırdıkça onların bilgeliklerine hayranlık
duymaya başlar. Batı toplumlarının aksine hiç bir nesne ve eşyaya bağlanmayan
ve mülkiyetçilik bilmeyen bu insanlar yazarda büyük bir saygı uyandırırlar.
Çünkü, Tanrısal "Birlik"'e inanan bu insanlara göre " sen
birinin canını acıtırsan, kendi canını acıtırsın, birine yardım edersen,
kendine yardım edersin. Kan ve kemik tüm insanlarda bulunur. Farklı olan
yürek ve niyettir".
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder