BÜYÜK
SELÇUKLU DEVLETİ (1040-1157 )
Batı Türklüğünün en
kalabalık ve güçlü kesimi olan Oğuzlar , 2.nci. Göktürk Devleti ve Uygur
Kağanlığı zamanında daha batıya göç etmek zorunda kalmıştı. 9.ncu.
ve 10.ncu yüzyıllarda gerçekleşen ikinci göçte, Guz adıyla anılan bir
kısım Oğuz kitleleri Doğu Avrupa'ya kadar ilerlemiş, asıl kitle ise
Seyhun nehri civarında kalmıştır .
Seyhun bölgesine gelen
Oğuzlar, 10.ncu yüzyılda kışlık merkezleri Yenikent olan bir siyasî teşkilât
oluşturmuşlardır. Başkanlarına Yabgu denildiği için bu devlete de Oğuz Yabgu
Devleti adı verilmiştir. Devletin sınırları Seyhun'dan Hazar Denizi'ne kadar
uzanmaktaydı. Ancak Oğuz Yabgulularında asıl siyasî ve askerî güç
yabgudan çok sübaşı, yani ordu komutanının elindeydi. Selçuklu Devleti'ne
adını veren Selçuk Bey ve babası Dukak da sübaşı görevinde
olup, Oğuz yabgusu ile aralarında gizli bir mücadele söz konusuydu. Nitekim
kaynaklarda adı belirtilmeyen Oğuz yabgusu, bir Türk zümresi üzerine sefer
yapmak isteyince sübaşı Dukak bu sefere itiraz etmiş ve bu yüzden
aralarında kavga olmuş ve gizli mücadele böylece gün yüzüne çıkmıştır.
Bu olay Dukak'ı sübaşılıktan etmişse de, onun ve ailesinin Oğuzlar
arasındaki itibarını artırmıştı. Nitekim ölümünden sonra oğlu Selçuk da
sübaşılık görevine getirilmiş, devletin askerî gücünü eline geçirmişti.
Sübaşı Selçuk ile yabgunun arası da açılmış, hem bu yüzden hem de yer ve otlak
darlığı yüzünden, Selçuk ve emrindekiler Maverâünnehir'e göç etmek zorunda
kalmışlardır.
Selçuk Bey'in, Seyhun
nehri kenarındaki Cent şehrine göçü (960) Selçuklu Devleti'nin ortaya
çıkmasını sağlayacak önemli bir gelişmedir. Cent'te halkın büyük bir
kısmı Müslüman idi. Selçuk ve kendine bağlı olanlar, eski inanışlarıyla
benzerlik gösteren bu dine sıcak bakıyorlardı. Kısa bir süre sonra İslâmiyet'i
kabul ettiler. Böylece siyasî ve sosyal yönden de yeni bir kimliğe ve
güce sahip olmuşlardı. Nitekim Selçuk Bey, Oğuz yabgusunun yıllık vergiyi
almak için gönderdiği memuru, kafire haraç verilmeyeceğini söyleyerek Cent'ten kovdu.
Müslüman olmayan Oğuzlarla mücadele etmekten kaçınmadı. Böylece İslâm ve Türk
dünyasında şöhreti gittikçe yayıldı. Müslümanlığı kabul eden Oğuz
kitlelerinin kendisine katılmasıyla Selçuk Bey, gücünü her geçen gün daha
da artırmaktaydı. Sayılarının gittikçe artması üzerine Selçuk Bey ,
Samaoğulları hükümdarından kendilerine yeni bir yurt gösterilmesini
istedi. Buhara yakınlarındaki Nûr kasabası yurtluk olarak gösterildi. Seyhun'u
geçen Oğuzlar, Nûr kasabasına yerleşti. Buna karşılık Karahanlılarla
çarpışan Samanoğullarına yardım edildi. Ancak Samanoğulları Devleti
kısa bir süre sonra yıkıldı (999). Ülke Karahanlı ve Gazneliler
tarafından paylaşıldı. Yüz yaşını geçmiş olan Selçuk Bey 1009 tarihin de
Cent'te vefat etti.
Selçuk Bey'in 4 oğlu
vardı: Mikâil, Arslan (İsrail), Yusuf ve Musa. En büyük oğlu Mikail babası
hayatta iken bir savaşta ölmüştü (998). Bu sebeple Tuğrul ve Çağrı
adındaki iki oğlunu Selçuk Bey yetiştirmiştir. Yabgu unvanını taşıyan Arslan,
babasının ölümü üzerine başa geçti. Diğer kardeşi Musa ise onun
yardımcısı durumundaydı.
Arslan Yabgu,
Maverâünnehir'i ele geçiren Karahanlılarla mücadele etti. Karahanlılara karşı
isyan eden Ali Tegin ile ittifak kurdu. Buhara'yı ele geçirdiler.
Bu güç birliğine karşı Gazneli Sultan Mahmut ve Karahanlı Yusuf Kadır Han
anlaşmaya vardılar. Gazneli Mahmut, görüşmek isteği ile yanına çağırdığı
Arslan Yabgu'yu tutukladı ve Hindistan'ın kuzeyindeki Kalincar Kalesi'ne
hapsetti (1025). Arslan Yabgu 7 sene kaldığı bu kalede öldü(1032).Tuğrul
ve Çağrı Beyler, amcaları Arslan Yabgu'nun tutuklanması üzerine fiilen
Oğuzların liderleri durumuna geldiler (1025) . Ancak geleneğe uygun olarak
diğer amcaları Musa'yı yabgu ilân ettiler. Arslan Yabgu'nun ölümünden
sonra Selçuklularda kısa süren bir dağınıklık yaşandı . Arslan Yabgu'ya
bağlı Türkmenlerin bir kısmı, Gazneli Mahmut'un izniyle Horasan' a geçti.
Bunlar ileride Selçukluların Irak ve Horasan kolunu oluşturacaklardır. Arslan
Yabgu ile ittifak kurmuş olan Buhara hâkimi Ali Tegin, Tuğrul ve Çağrı Beylerin
kendine bağlı kalmasını istiyordu. Buna karşı çıkan Tuğrul ve Çağrı Beyler
ile Ali Tegin arasında şiddetli muharebeler cereyan etti. Selçuklular
Harzem bölgesine çekilmek zorunda kaldı. Gazneli Valisi Harzemşah
Altuntaş'ın gösterdiği bölgeye oturdular (1030 ). Ancak daha sonra, artan
Gazneli tehlikesine karşı Selçuklular, Ali Tegin ve Harzem valisi ile ittifak
kurdular. Harzem'de Cent Hâkimi Şah Melik tarafından 7-8 bin
Türkmen'in öldürüldüğü korkunç baskın(1034), ve müttefikleri Harzemşah Harun ve
Ali Tegin'in ölümleri (1035) üzerine, Selçuklular Horasan'a geçmek zorunda
kaldılar. Tuğrul ve Çağrı Beylerin beraberlerinde Musa Yabgu ve İbrahim
Yınal kuvvetleri olduğu hâlde, Gazneli hâkimiyetindeki Horasan'a
girişleri, Gazneli sultanı Mesut'u oldukça telâşlandırdı. Çünkü daha önce
bu bölgeye gelen Türkmenler, Gaznelileri çok uğraştırmıştı. Bu
sebeple Gazneli Mesut büyük bir ordu hazırladı. Ancak Nesa
yakınlarında yapılan savaşta Selçuklular bu orduyu ağır bir yenilgiye uğrattı
(Haziran 1035). Gazneli Mesut, Selçuklulara bazı bölgeleri bırakmayı kabul
etti. Fakat Selçukluların kazandığı zaferi duyan Oğuz kitleleri bölgeye
akmaya başlamıştı. Bu durum karşısında Gaznelilerden yeni bölgeler
istendi. Bu isteği geri çeviren Gazneli Mesut, Selçukluların üstüne yeniden bir
ordu gönderdi. Serahs yakınlarında yapılan savaşta Selçuklular yine büyük
bir zafer kazandı (Mayıs 1038). Horasan'ın tamamı Selçuklu hâkimiyetine
geçti. Selçuklular bağımsızlıklarını ilân ederek ilk idarî düzenlemeleri
yaptılar. Tuğrul Bey ele geçirilen Nişapur'u devlet merkezi ilân
etti.
Dandenakon Savaşı ve
Büyük Selçuklu Devleti'nin Kuruluşu
Horasan'ı kaybeden
Gazneli Sultanı Mesut, Selçuklulara kesin bir darbe indirmek için ordusunun
başına geçti. Sefer esnasında katılanlarla birlikte Gazneli ordunun
mevcudu 100 bine ulaşmıştı. Selçuklu kuvvetleri ise ancak 20 bini bulan hafif
süvarilerden oluşmaktaydı. Bu dengesizlik sebebiyle Selçuklu ordusu yıpratma
savaşı vermeyi uygun bulmuştu. Bu sebeple ordu çöllere doğru çekildi.
Nişapur'a giren Gazneli Mesut, Selçuklu ordusunu takibe koyuldu. Selçuklu
birliklerinin vur-kaç taktiği ile iyice yıpranan Gazne ordusuna karşı meydan
savaşı yapma zamanının geldiğine karar veren Çağrı Bey nihayet Merv
yakınındaki Dandenakon Hisarı önünde Gaznelileri karşıladı. Üç gün
süren savaş sonucunda Gazneli ordusu ağır bir yenilgiye uğratıldı
(22-24 Mayıs 1040). Gazneli Mesut beraberindeki 100 kadar atlı ile ancak
kaçabildi ise de Hindistan'a giderken kendi adamları tarafından
öldürüldü.
Dandenakon Savaşı,
Selçuklular için bir dönüm noktası olmuştur. Aslında Serahs Savaşı'yla
fiilen kurulmuş olan devlet, bu savaş neticesinde hukuken bağımsızlığını
kazanmış, bölge ülkeleri ve halife Selçuklu devletini tanımıştır. Böylece
bölgedeki en büyük güç hâline gelen Selçuklular, Türkleri bir bayrak
altında toplamaya başlayacak ve İslâmiyet'in öncülüğünü üstleneceklerdir.
Dandenakon Savaşı'nın
hemen ertesinde Tuğrul Bey Selçuklu Sultanı ilân edildi. Merv'de yapılan
kurultayda devlet teşkilâtı düzenlendi. Selçuklu ülkesi ve ele
geçirilmesi plânlanan memleketler Selçuklu hanedanına mensup üç lider
arasında taksim edildi. Buna göre merkezi Merv olmak üzere Ceyhun ve Gazne
arasındaki bölge Çağrı Bey'e; Herat merkez olmak üzere Bust -Sistan arazisi
Musa Yabgu'ya verildi. Tuğrul Bey Sultan unvanı ile başkent Nişapur'da kaldı,
Irak kendisine bağlandı. Çeşitli bölgelere gönderilen diğer hanedan üyeleri de
Sultan Tuğrul'un emrine verildi. Bunlar daha sonra Büyük Selçuklulara bağlı
kalmakla beraber kendi devletlerini kurdular.
Hanedan üyeleri
kendilerine ayrılan toprakları birer birer zapt ediyordu. Doğuda
yapılan seferlerde Çağrı Bey Gaznelileri tamamen Horasan'dan çıkardı, Belh
şehrini ele geçirdi. Karahanlıları barış yapmak zorunda bıraktı. Çağrı Bey'in oğlu
Yakutî Hint denizi kıyılarındaki Mekran'ı aldı. Diğer oğlu Kara Arslan Kavurd
ise Buveyhîler'in hâkimiyetindeki Kirman'ı , Hürmüz Emirliği'ni ve
Umman'ı Selçuklu idaresine bağladı. Tuğrul ve Çağrı Beylerin birlikte
çıktığı seferde Harezm bölgesi tamamen Selçuklulara geçti. (1043) Tuğrul
Bey İran'daki birçok bölgeyi bizzat çıktığı seferle ele geçirdi. Tuğrul
Bey'in üvey kardeşi İbrahim Yınal, İran'ın en önemli merkezlerinden Rey
şehrini zapt etti ve Tuğrul Bey'i buraya davet etti. Tuğrul Bey, fetih
bölgelerine daha yakın olması sebebiyle Nişapur' u bırakarak, Rey'i
devletin yeni başkenti yaptı .(1042)
Tuğrul Bey zamanında
Bizans ve Gürcülere karşı da büyük başarılar sağlanmıştı. Arslan
Yabgu'nun oğlu Kutalmış ve İbrahim Yınal, Bizans-Gürcü kuvvetlerini
Pasinler Savaşı ile büyük bir hezimete uğrattılar (1048). Bu savaşta Gürcü
Kralı Liparit esir edilmiş; İstanbul'daki yıkık bir caminin onarımı ve
Tuğrul Bey adına burada hutbe okunması şartıyla serbest bırakılmıştır. 1054
yılında Tuğrul Bey Azerbaycan'daki mahallî hükümdarları itaat altına aldıktan
sonra Anadolu'ya yönelmiş ve Malazgirt'i kuşatmıştır. Ancak kışın yaklaşması
üzerine geri dönmüş, Yakutî'yi Anadolu akınlarını devam etmekle
görevlendirmiştir. Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrullah'ın isteği
üzerine, Şiî Büveyhoğullarının tehdidi altındaki Bağdat'a 1055 ve 1058'de
iki kez girmiş ve böylece "doğunun ve batının hükümdarı" unvanını
bizzat halifeden alarak, Selçukluların İslâm dünyasının koruyucu liderliğini
üstlendiğini kabul ettirmiştir.Devletin kuruluşunda önemli rol oynayan
Çağrı Bey 1060'ta ve Sultan Tuğrul Bey ise 1063'de öldü. Çağrı Bey
cesareti ve kumandanlığı, Tuğrul Bey ise adaleti ve siyasî zekâsıyla,
2.nci Göktürk Devleti'ndeki Bilge ve Kül-Tigin kardeşleri hatırlatan
büyük şahsiyetlerdir. Tuğrul Bey' in çocuğu yoktu.Bu sebeple
Selçuklu tahtına Çağrı Bey'in büyük oğlu Süleyman'ı vasiyet etmişti.
Ancak Çağrı Bey'in diğer oğlu Alp Arslan bunu kabul etmedi. Henüz çocuk
yaştayken babasını temsil eden Alp Arslan, Karahanlı ve Gaznelilere karşı
başarılar elde etmiş, onları itaate zorlamıştı. Bu sebeple Selçuklu
tahtının hakkı olduğunu düşünüyordu. Aynı zamanda Arslan Yabgu'nun oğlu
Kutalmış da kendini sultan ilân etmişti. Askerlerin desteklediğini alan Alp
Arslan, Kutalmış'ın isyanını bastırdı ve Rey'de tahta çıktı. Nizamülmülk'ü
vezirliğe getirdi (1064).Alp Arslan, devlet nizamını sağlar sağlamaz
Azerbaycan ve Anadolu üzerine sefere çıktı. Tuğrul ve Çağrı Beyler, henüz
devlet kurulmadan bu bölgelere akınlar düzenlemişler, kalabalık Türkmen
kitleleri batıya yönelmişlerdi. Bu sebeple Alp Arslan, yeni fetih alanı olarak
Anadolu'yu seçmiştir. Alp Arslan Azerbaycan ve Kafkasya'da
birçok kaleyi ele geçirdikten sonra Doğu Anadolu'ya girdi. Hıristiyanlığın doğudaki
en güçlü kalesi olan Ani'yi şiddetli bir kuşatmadan sonra ele geçirdi.
Ardından Kars'a girdi (1064).1065 yılında, atalarının ilk yerleştiği şehir olan
Cend'e gitti ve Kıpçakları hâkimiyeti altına aldı. Kirman Meliki Kavurd'un
isyanını da bastıran Alp Arslan, böylece devletin doğu sınırlarının
emniyetini sağlayarak, bütün gayretini Anadolu'ya sarf etmeye
başladı. Sultan Alp Arslan Azerbaycan üzerinden Malazgirt'e gelerek burayı kısa
sürede ele geçirdi . Ardından Ahlat, Meyafarikin (Silvan), Amid
(Diyarbakır) ve havalisini fethetti .
Sultan, Abbasi
halifeliğini tehdit eden Mısır Fatimî Devleti'ne karşı sefere hazırlandığı
sırada Bizans İmparatoru Romen Diyojen'in Doğu Anadolu'ya ilerlediğini öğrendi.
Şam'a yürümekten vazgeçen sultan, hızla geri döndü ve Malazgirt'te Bizans
ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaş sonuçları itibarıyla
Dandanakan'dan sonra cereyan eden en önemli meydan savaşıdır. Bu savaştan sonra
Türkler için Anadolu'da yeni bir dönem başlar.Sultan Alp Arslan, Malazgirt'ten
sonra çıkan karışıklıkları bastırmak amacıyla Maverâünnehir üzerine
sefere çıkar. Ancak burada esir alınan bir kale komutanı tarafından
hançerlenir ve 25 Kasım 1072'de vefat eder .
Alp Arslan,
kendinden sonra tahta geçmesi için oğlu Melikşah'ı veliaht olarak hazırlamıştı.
Nitekim Alp Arslan'ın ölümü üzerine Melikşah henüz 18 yaşında iken sultanlığa
getirildi (1072). Melikşah öncelikle sınırlara tecavüz eden Karahanlı ve
Gazneliler'i yenerek, barışa zorladı. Ardından amcası Kavurd'un isyanını
bastırdı (1073). Devlet merkezi Rey'den daha güneydeki İsfahan'a taşındı.
Bizans'ın Malazgirt'ten sonra anlaşmaya uymamaları üzerine Anadolu akınları
hızlandırıldı. Kutalmış'ın oğulları ve bazı Türkmen reisleri Batı Anadolu'ya
kadar akınlar düzenlediler. Bu arada Türkmen liderlerinden Atsız Suriye'yi ele
geçirdi. Kudüs şehri Fatımîlerden alındı. Melikşah, kardeşi Tutuş'a
Suriye'nin idaresini verdi (1078). Anadolu fatihlerinden Artuk Bey,
Melikşah'ın emriyle Arabistan Yarımadası'ndaki Hicaz, Yemen ve Aden'i Selçuklu
topraklarına kattı. Melikşah 1087'de çıktığı sefer sonucunda
Karahanlıların doğu kolunu da hâkimiyeti altına aldı. Sultan Melikşah
henüz 38 yaşında iken zehirlenerek öldü ( 1092). Melikşah zamanında Büyük
Selçuklu Devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Bu sınırlar, batıda Anadolu
ve Mısır'dan, doğuda Balkaş ve Isık gölüne; kuzeyde Kafkaslardan güneyde
Arabistan Yarımadası'na kadar uzanmaktaydı.
Büyük Selçuklu
Devleti'nin Dağılışı
Melikşah döneminde
Selçuklu Devleti en parlak yıllarını yaşamıştır. Ancak Melikşah'ın
ölümünden sonra gelişen bazı olaylar devletin gücünü kırar. Büyük
Selçukluların dağılışını hızlandıran gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz :
Haçlı Seferleri:
Türklerin Anadolu'yu fethi ve Bizans'ı tehdit etmesi, Kudüs'ün Müslümanların
eline geçmesi gibi sebepler, Hristiyan dünyasını ortak hareket etmeye
yöneltmişti. Melikşah'ın ölümüyle başlayan taht mücadelelerini fırsat
bilen Hristiyanlar, haçlı seferlerini başlattılar (1096). Suriye ve
Filistin'in büyük bölümü Haçlıların eline geçti. Bâtınîlik Hareketleri:
Mısır'daki Şiî Fatımîler, Selçuklu Devleti'ni zayıflatmak ve kendi
propagandalarını yapmak için adamlar yetiştiriyordu. Bu kişiler
İslâmiyet'le tamamen ters düşen inanışlar taşıdıklarından Bâtınî adıyla
anılmışlardır. Bunlardan biri de Hasan Sabbâh'dır. Cahil kitleler
arasında taraftarını artıran bu kişi Hazar'ın güneyinde yer alan
Alamut kalesini ele geçirmiş ve burayı üs olarak kullanmıştır (1090).
Haşhaş gibi uyuşturucularla kendine bağladığı fedaîler vasıtasıyla, devletin
ileri gelenlerine suikastlar tertip etmişlerdir. Nitekim Melikşah'ın ünlü
veziri Nizamülmülk de bu fedaîler tarafından öldürülmüştür. Melikşah bu
kötülük yuvasını yıkmak için Türkmen reisi Kızıl Sarıg'ı Alamut'a yollamış,
fakat sultanın ölümü üzerine kuşatma kaldırılmıştır. Batınîlik
hareketi 13.ncü. yüzyıl ortalarına kadar faaliyetine devam
etmiştir.
İç Mücadeleler:
Selçuklu Devleti'nin dağılmasında esas rol oynayan, kendi aralarındaki
mücadeleler olmuştur. Taht kavgaları, bağlı beyliklerin bağımsızlığını
ilân ederek birbirleriyle mücadele etmeleri ve isyanlar ülkenin düzenini
bozmuştur . Melikşah'ın ölümü üzerine Selçuklu tahtına oğlu Berkyaruk
geçmişti (1092). Fakat Suriye Selçuklu Meliki Tutuş yeğeninin hükümdarlığını
kabul etmeyerek, taht üzerinde hak iddia etti. Tutuş, Berkyaruk ile
yaptığı savaşı kaybetti ve öldü (1095). Bu zafere rağmen Bâtınî ve Haçlı
hareketleri karşısında başarılı olamayan Berkyaruk, henüz 25 yaşında iken
öldü (1104). Berkyaruk'tan sonra Selçuklu tahtına kardeşi Mehmet
Tapar geçti (1104-1118) . Haçlılar ve Gürcülere karşı bazı başarılar
kazanıldıysa da iç mücadeleler birliğin sağlanmasını
engelliyordu. Mehmet Tapar'ın ölümünden sonra tahta oğlu Mahmut geçmişti.
Melikşah'ın diğer oğlu Horasan Meliki Sencer kendini sultan ilân
etti ve Mahmut'u himayesine aldı (1119). Böylece Sencer büyük sultan
olurken, Mahmut Irak Selçuklu Sultanı olarak kalıyordu. Selçuklu başkentini
Merv'e taşıyan Sultan Sencer, Büyük Selçuklu Devleti'nin son büyük
hükümdarıdır. Onun zamanında devlet tekrar eski gücünü toparlamaya
başlamıştır. Bu sebeple Sultan Sencer zamanı için ikinci
imparatorluk devri adı verilir.
Sultan Sencer henüz
Horasan meliki iken Gaznelileri ve Karahanlıları, 1121'de ise Afganistan'daki
Gurlu Devleti'ni kendine bağlamıştır. Ayrıca Selçuklu ülkesinin tamamında
hâkimiyet kurarak birliği sağlamıştı. Fakat 1141 yılında doğudan gelen
Kara-Hıtaylar 'a karşı yaptığı Katavan Savaşı'nda yenilince itibarını kaybetti.
Maverâünnehir Kara-Hıtayların eline geçti . Ülkede tekrar otorite boşluğu
doğdu. Nitekim İran asıllı memurların fazla vergi istemesi üzerine, devletin
asıl unsuru olan Oğuzlar (Türkmenler ) isyan ettiler, daha fazla toprak
istediler. Sultan Sencer soydaşı olduğu Oğuzlara esir düştü (1153).
Oğuzlar Horasan bölgesini ellerine geçirdiler. Sultan Sencer serbest bırakıldı.
Fakat bir müddet sonra öldü. Sencer'in ölümüyle Büyük Selçuklu
Devleti fiilen son bulmuştur (1157). Büyük Selçuklu Devleti, Karahanlılar ve
Gazneliler ile başlayan Türk-İslâm devlet geleneğini sağlam temellere
oturtan ilk büyük cihan devletidir. Daha sonra kurulan Türk
devletlerine her açıdan örnek olmuşlardır .
Büyük Selçuklulara
Bağlı Devletler (Beylikler)
Dandanakan Savaşı'ndan
sonra yapılan kurultayda ülkenin çeşitli bölgelerine hanedan üyelerinin idareci
olarak gönderildiğini belirtmiştik. Gönderildikleri bölgelerde, devlete
bağlı kalmak şartıyla kendi idaresini kuran bu kişiler, Melikşah'ın
ölümünden sonra (1092) bağımsızlıklarını ilân etmeye başlamışlardır. Bu dönemde
ülke dörde bölünmüştür: Irak ve Horasan, Kirman, Suriye ve Anadolu.
Irak ve Horasan
Selçukluları (1092-1194)
Irak ve Horasan
Selçuklu Devleti'nin merkezi durumundaydı. Sultan Mehmet Tapar'dan sonra
Selçuklu tahtına geçen oğlu Mahmut tahta geçtiği sırada amcası
Sencer Horasan meliki idi. Sencer Mahmut'u tahttan indirdi ve himayesine aldı.
Mahmud, merkezi Hemedan olan Irak Selçuklu Devleti sultanlığına
getirilirken, Sencer büyük sultan sıfatıyla Horasan'daki Merv'de tahta
oturdu. (1119) Irak Selçukluları, Azerbaycan'dan Fars bölgesine, Horasan
Selçukluları ise Maverâünnehir'den Afganistan'a kadar uzanan bölgeleri içinde
barındırmaktaydı. Irak Selçuklularının son sultanı III. Tuğrul devrinde yönetim
aslında atabeylerin eline geçmişti. Sultan Tuğrul'un Harezmşah Tekiş'e
yenilmesiyle Irak Selçuklularının toprakları Harzemşahlara geçti (1194).
Kirman Selçukluları
( 1092-1187)
Çağrı Bey'in oğlu
Kavurd , Selçukluların Kirman kolunun başı idi. İran'ın
güneyinde yer alan Kirman'dan başka Fars, Hürmüz ve Umman'ı da zapt
etmişti. Birkaç kez isyan eden Kavurd Sultan Melikşah tarafından boğdurulmuştu.
Yerine geçen oğulları Selçuklulara bağlı kaldılar. Bir ara Gurlular'ın
hâkimiyetine giren Kirman Selçuklularına Oğuz Başbuğu Dînar tarafından
son verilmiştir (1187).
Suriye Selçukluları
( 1092-1117)
1077 yılından beri
Suriye Selçuklu meliki olan Tutuş, kendini sultan ilân ederek, Berkyaruk'un
üzerine yürümüş, fakat yenilmişti (1095). Oğullarından Rıdvan Halep'te, ve
Dokak Şam'da hâkimiyetlerini ilân ettiler. Halep hakimi Rıdvan Haçlılarla
mücadele etti. Bir ara sınırlarını Güney Anadolu'ya kadar genişletti. 1117'ye
gelindiğinde her iki bölgede de hâkimiyet, atabeylerin eline geçmişti.
Türkiye Selçukluları
(1075-1308)
Türkiye Selçukluları
kolu, Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış'ın neslindendir. Kutalmış'ın
oğlu Süleyman Şah 1075'te İznik'i almış ve oğlu 1.nci Kılıçarslan
burada hükümdarlığını ilân etmiştir (1092). Daha sonraları
Konya başkent olmuştur. Türkiye Selçukluları İlhanlılar tarafından
ortadan kaldırılmıştır (1308).
Atabeylikler
Ülke idaresini
öğrenmek için çeşitli bölgelere gönderilen şehzadeleri eğitmek ve
onlara vekillik etmekle görevlendirilen tecrübeli komutanlara atabey
denilmektedir. Atabeyler Selçuklu Devleti'nin zayıfladığı zamanlarda bölgedeki
gücünü ve nüfuzunu artırarak, idareyi tamamen ellerine geçirmişlerdir. Böylece
atabeylik adı verilen sülâleler ortaya çıkmıştır. Büyük Selçuklular
zamanında ortaya çıkan atabeylikler şunlardır:
Salgurlular
(1147-1284)
Oğuzların Salgur
(Salur) boyundan Atabey Sungur tarafından kurulmuştur. Güney İran'daki
Fars bölgesinde kurulduğu için Fars Atabeyliği olarak da bilinir. Merkezi Şiraz
idi. İlhanlıların hâkimiyetinden sonra 1284'te sülâle sona ermiştir.
İldenizoğulları
(1146-1225)
İldenizliler veya
Azerbaycan Atabeyliği de denir. Kıpçak Türklerinden Şemseddin İl-deniz'in
kurduğu Atabeyliğin merkezi Tebriz idi. Zamanla çok güçlenen ildenizliler,
Azerbaycan'dan başka bütün Irak'a, Hemedan ve İsfahan'a da hâkim oldular.
Celâlettin Harzemşah 1225'de Tebriz'i ele geçirince bu atabeylik
sona ermiş oldu.
Beg-Teginoğulları
(1146 -1232)
Musul Atabeyi Zengî'nin
valilerinden Beg-tegin oğlu Zeyneddin Ali Küçük tarafından kurulmuştur.
Merkezi Erbil olup, Şehr-i Zor, Hakkari, Sincar ve Harran atabeyliğin sınırları
içerisindeydi. Ülkeyi 44 yıl başarıyla yöneten Kök-Böri,
Anadolu Selçuklularına bağlıydı. Ölünce, vasiyeti gereği Erbil Abbasi
halifeliğine verildi (1225).
Böriler (Şam
Atabeyliği) (1128-1154)
Suriye Selçukluları'nın
Şam kolu, Atabey Tuğtekin tarafından yönetiliyordu. Oğlu Tacü'l-mülk Böri
babasının ölümü üzerine idareyi ele aldı. Pek güçlü olmayan
bu atabeylik, Zengî Atabeyi Nureddin Mahmut tarafından ortadan kaldırıldı
(1154).
Zengîler (1127-1259)
Melikşah'ın Halep
Valisi Ak-Sungur'un oğlu İmadeddin Zengi'nin Musul valiliğine
getirilmesiyle kuruldu (1127). Haçlılara karşı verdikleri mücadelelerle öne
çıkmışlardır. İmadeddin Zengî, Haçlılardan Urfa'yı alınca Avrupalılar 2.nci
Haçlı Seferi'ni düzenlemişlerdir (1137). Zengî'nin ölümünden sonra
atabeylik Musul ve Halep olmak üzere iki kola ayrıldı (1146). Halep'teki
oğlu Nureddin Mahmut haçlı kontluklarına karşı başarılı mücadeleler verdi.
Şam'daki Börileri kendine bağladı. Haçlılarla iş birliği yapan Mısır Fâtımî
Devleti'ni ortadan kaldırdı (1171). Nureddin Mahmut ölünce atabeylik
Eyyûbî ailesine intikal etti (1174). Nihayet 1259'da İlhanlılar
atabeyliğin tamamını işgal ettiler.
Hani özet nerde ?
YanıtlaSilErdoğan merçilin kitabının özeti mi yolsa başka bi yazarın mı
YanıtlaSilbu özet değil nerdeyse kitap xd
YanıtlaSil